Finans piyasalarının en sevdiği şey;
işler kötü giderken, beklenenden iyi gelen bir veriyi harmanlayıp, tozpembe
hayallere sunmasıdır. Örneğin ABD’de
işsizlik artışı yaşanır ve ekonomistler: işsizlik artışı beklenenden yavaş oldu
diyerek olumsuz gelen veriyi güzel algılarımıza sunarlar. Aslında işsizlik
artmıştır ve istihdam yaratılmamıştır ama önemli değil, işsizlik beklenenden az
artış göstermiştir. Artık yatırımcıların algıları pozitif yöne doğru açılmıştır.
Yunanistan krizi sonrasında olası yeni
riskleri önlemek amacıyla Avrupa Merkez Bankası’nın ESM’yi kurması ve
Draghi’nin sınırsız tahvil alımı yapacaklarını açıklaması Euro’yu destek
seviyelerinden döndürdü. Kredi notuna bakılmaksızın yapılacak alımların ve
Almanya Anayasa Mahkemesi’nin fonlamaya Almanya’nın katılabileceğini
onaylamasının ardından Avrupa Para Birimi süreci pozitif yönlü algılasa da
İspanya’nın fondan ihtiyacının belirlenmesinde dahi zorlanılması orta ve uzun
vadede risk yaratmaktadır.
Çin’den
gelen imalat sanayi verisinde gözlemledik. İmalat sanayi satınalma yöneticileri endeksi (PMI) Ekim ayında 49.1 seviyesinde gerçekleşti.
Yani eylül ayını baz alırsak daralmanın yavaşladığını söylememiz mümkün. Ancak
fazla iyimser bir tablo yansıtmayan bu veriyi, Leonardo da Vinci’nin kusursuz eserleri
gibi sunulması, yatırımcı algılarını da etkiledi. Bütün senaryo tamamlandıktan
sonra başlıklar da hazır: “Piyasalar Çin’den Gelen Veriyle Morallendi”.
İletişimin
araçlarında yaşanan teknolojik gelişimlerin ardından, yatırımcı algılarıyla
oynamak son derece kolay bir hale gelmiştir. Yukarıda belirttiğimiz örnekleri
arttırmakta zorlanmayacak oluşumuz, bunun bir kanıtıdır. Peki, neden bu
gerçeklerle karşı karşıya kalmaktayız?
Kriz
ortamlarında; siyasi istikrarın korunması ve halkın moral düzeyinin yüksek
tutulması, hükümetlerin ekonomi politikalarını uygulamaları için gerekli olan
iki ön koşuldur. Yani bu ön koşulların sağlanamaması durumunda, hükümetler
krizden çıkış reçeteleri olan ekonomi politikalarını uygulayamayacaklar. Bu
sebepten veri olumsuz da olsa, ekonomistler ülke çıkarlarını korumak adına (
Çin gibi dünya ekonomisinde üst sıralarda olan ülkelerden gelen olumsuz
verilerde küresel ekonomiyi koruma adına ) algılarımızda pozitif etki yaratma
çabasına girmektedirler.