Ekonomi günümüzde temel analiz ve teknik analiz olarak iki biçimde yorumlanır. Teknik analiz denince akla ilk önce Dow Teorisi gelmektedir. Dow teorisi 1900-1902 yılları arasında Dow'un yazdığı makalelerin derlenmesi ile oluşmuştur. Altı varsayımdan oluşan bu teorinin en önemli varsayımlarından biri; "trendlerin üç evresi vardır" varsayımıdır. Dow'a göre trendlerin evreleri; katılım evresi, birkim evresi ve dağılım evresi şeklinde sıralanabilir. Her zaman şunu söylüyoruz; ekonomi ve içinde oluşan kavramların hepsini, hayatımızda bilerek veya bilmeyerek kullanabiliyoruz. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi ekonomistin penceresini anlamak,ekonomiyi anlamaktır. Şimdi Dow'un 110 yıl önce yazmış olduğu teoriyi, bakalım üniversite öğrencilerinin yaşamı üzerine uyarlarsak nasıl bir sonuç oluşur?
Burada tek bir fark var; Dow'un varsayımında ki sıralamayı tersten ele alacağız. Dağılım evresi; Dow'un varsayımında son evre iken, üniversite öğrencileri için ilk evreyi oluşturmaktadır. Üniversite yolculuğu stresli, gergin ve bir o kadar da insanı bezdirici bir yolculuktur. Bu yolculuk lisenin ilk yıllarından itibaren öğrenciler üzerinde büyük bir yük olarak başlamaktadır. Dolayısıyla üniversite kazanan öğrenci ilk yıllarında (dağılım evresi) sudan çıkmış balık misali şaşkın; büyük bir derbi maçını kazanan takım kadar rehabetli olduğundan, dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü, mezun olduğunda herşeyin çok kolay olacağını düşünmektedir. Elbette bu durumun temel sebebi, ailelerin veya toplumun üniversite sınavına verdiği önemin, abartılı oluşu önemli bir etken oluşturmaktadır. Sınava hazırlanan bireylere; "bu sınavı kazan hayatını kurtar" mesajı verilmektedir. Ancak ne yazık ki, istatistiklere göre; bu mesaj tam anlamıyla safsatadan ibaret. Üniversite mezunlarının işsizlik oranı her geçen gün arttığını gözlemlemekteyiz. Bunun temel sebebi; üniversitede alınan eğitimin tamamen teorikte kalması. Pratiğe dayalı iş yaşamında bu teoriği kullanmak da öğrenciler zorluk çekmektedir. Şimdi hangi ekonomist, sadece üniversitede aldığı eğitim ile başarıya ulaşabileneceğini söyleyebilir? Madem sadece üniversitede alınan eğitimle başarı mümkün, neden büyük şirketler çalışanlarını sürekli eğitime tabi tutuyorlar?
Birikim evresi; genel itibari ile 2. sınıfın sonları ile 3. sınıfı kapsayan bir evredir. Bu evreye dahil olan öğrenciler; sadece üniversite mezunu olarak başaraya ulaşılamayacağını ve gerekli bir takım gelişimin mecbur olduğu kanısına varırlar. Bu evrenin katılımcısı da aslında azdır. Yani daha az sayıda öğrencinin dahil olduğu evredir. Bu öğrenciler için diğerlerine nazaran daha bilinçli veya tehlikenin daha çok farkında olanlar demek doğru olacaktır. Bu evreye dahil olmamış çok sayıda arkadaşları, dağılım evresinde olmaya devam etmektedir.
Genel katılım evresi; üniversitenin son senesini kapsayan bir evredir. Birikim evresine dahil olamamış ve tehlikenin artık çok yaklaşmasıyla birlikte,tehlikeyi fark eden dağılım evresindeki öğrencilerin katıldığı evredir. Genel katılım evresinde olan öğrenci sayısı yinede %15 civarlarındadır.
Burada asıl sorun şu; tehlikeyi üniversite hayatı boyunca hiç farketmeyip, öğrencilik yaşamını dağılım evresinde geçirenlerin sayısı %85 civarında. Ne zamanki üniversiteden mezun olunup,iş bulma arayışına giriliyor, ancak o zaman aslında sadece üniversite eğitiminin yeterli olmadığı anlaşılıyor. Şirketler tecrübeli çalışanlar istiyor çünkü sadece üniversite bitirip gelen kişilere ayrı bir eğitim verip zamanla birlikte maliyetlerini arttırmak istemiyorlar. Şirketler açısından olayların akışına baktığımız zamanda hak vermemek mümkün değil. Üniversite öğrencilerinin bir an önce kendilerini geliştirmeleri ve hayatları ile ilgili planlarını çizmeleri gerekmektedir. Potansiyelleri olduğu gerçeğini kabul etmemek mümkün değil ancak sadece potansiyel ile birşeyler başarmakta mümkün değildir. Jim Rohn'un dediği gibi "ya rüyalarınızı değiştirmeli, ya da yeteneklerinizi arttırmalısınız".